KÖROĞLU
Ana Sayfa   |   Tanıtım   |   Resimler   |   Köroğlu  |   Tarihçe   |   Haberler   |   Diğer   |   Köylerimiz   |   Defter
 
KÖROĞLU
Köroğlu adına ilişkin ilk bilgiler, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesine dayanmaktadır. Seyahatnameye göre Yeniçeri Ocağında çöğür çalıp söylemekle ün yapmış Köroğlu adlı bir ozan karşımıza çıkıyor, bir de dağlara yol kesmiş Köroğlu.XVI. yy'da yaşadığı kabul edilen Köroğlu eşitliği, adaleti, ezilenlerden yana olan kişiliğiyle destansı bir kahraman olarak kabul edilmektedir.Türk Dünyasının her köşesinde değişik varyantlarıyla bilinen Köroğlu Kahramanı Ali Ruşen'in DÖRTDİVAN'a bağlı Sayık Köyünden olduğu bilinmektedir.(-Sayalık : (Türkiye'deki Türkmenler) Yumuşak ve taşlarla çevrili, köfünlü yerlere bu adı verir. (A. Rıza Yalman))
KÖROĞLU DESTANI
Türk Destanları içinde en geç teşekkül eden, diğerlerine göre çok yeni bir destanıdır. Türklerin, bu günkü büyük ve son
yurdumuzun olan ve bunun içinde de her Türk için çok büyük bir değer taşıması, üzerinde hayatından fazla titremesi lazım
gelen Anadolu’muzda yerleşmesinden sonra meydana gelmiş olması Köroğlu Destanının bugüne kadar aynı tesir ve kuvvete
yaşamasına sebep olmuştur. Hala Anadolu ve Rumeli Türkü, Köroğlu Destanını bilir ve anlatıldığı zaman heyecanlanır.

Bununla beraber Köroğlu Destanının da kaynağı, bütün öteki destanlarımızda olduğu gibi, önceki sayfalarda anlattığımız asıl
büyük Türk destanlarıdır. Motifler hayaller, muhit ve adetler bütünüyle bu destanlarımızdan alınmış ve onların üzerine
kurularak geliştirilmiştir.

Bugüne kadar duyulan Köroğlu Destanı rivayetleri, Azerbaycan’dan Rumeli’ne kadar uzanan geniş sahada yirmi dört çeşitleme
halindedir. Bunlar, birbirinden farklı gibi görünse de aslından tek bir çekirdeğin etrafında gelişen parçalar gibidir.
Nitekim, hala halk arasında söylenen Köroğlu şiirleri de ya birer vakıa anlatmakta, ya bir güzelleme ile destandaki olayların
çevre olarak mekanını tespit etmekte; ya bir koçaklama ile destan kahramanlarından birini çizmekte veya birinin macerasını
vermekte; yahut da türkü ile olayları birbirine bağlamaktadır.

Bunlardan da anlaşılacağı üzere Köroğlu Destanımız bütün güzelliğine ve tam gibi görünmesine rağmen, destan olarak tekamül
devresini tamamlamamıştır. Çekirdeği vardır ve tabii gelişmesini göstermiştir; muhtelif zamanlarda ve muhtelif ozanların
eliyle ve diliyle ayrımları yapılıp eklemeleri eklenmiş ve bunlar bir halk süzgecinden geçerek halkın o güzel muhayyilesinden
de olacağını alıp şekillenmiştir. Fakat, yazılı tespit şekli, tamamı üzerinden ve nazım halinde bir tek ozanın işlemesine
mazhar olmamıştır. Bu kısım da yapıldıktan sonra elimizde tam ve mükemmel bir Köroğlu Destanı var diyebileceğiz.

Bugün hala değişik rivayetlerde anlatılan destanın, ana hatlarıyla hülasası şu şekildedir:

Köroğlu’nun babasının adı Yusuf’’ tur. Bir Beyin yanında çalışmaktadır ve bilhassa atlardan çok iyi anlamaktadır. Yusuf’ un
Ali adında, yiğit delikanlı bir oğlu vardır.

Günlerden bir gün Bey, Yusuf’ a, kendisi için çok güzel bir at seçip getirmesini ister. Yusuf da, çok gösterişsiz, uyuzumsu
bir tayı beğenir, alır gelir.

Fakat Bey çok kibirli, gösterişi seven, burnundan kıl aldırmayan ve çok zalim bir Beydir. Böyle bir atı kendisine seçip
getirdiği için Yusuf’ a fena halde öfkelenir.

Halbuki Yusuf’ un getirdiği tay öyle bilinen taylardan değildir. Sulardan çıkan bir aygırın dölünden gelme bir kır taydır.
Kanatlanıp uçma yeteneği vardır. Bakılır, terbiye edilirse eşi menendi bulunmayacak cinstendir. Ama Bey, bunların hiçbirini
anlamaz ve zalimliği üstün gelip Yusuf’ un gözlerine mil çekilip kör edilmesi buyruğunu verir. Buyruğu da, kendisi gibi zalim
olan adamları düşünmeden yerine getirirler.

İki gözü kör edilen Yusuf köyüne döner, O uyuzumsu tayı, hiç ışık görmeyen bir yerde besleyip terbiye eder ve eşi menendi
bulunmayan bir kır at haline getirir. Oğlu Ali de o zamana kadar daha yetişip daha yiğit daha gürbüz bir delikanlı haline
gelmiştir. Baba-oğul bir arada karar verip Beyden öç almağa yemin ederler. Bunun üzerine, kır atla birlikte Bingöl Dağlarına
varıp hayat suyunu ararlar; bulurlar ve içerler. Sudan ancak Ali ve kır at içmiştir. Yusuf içememiştir.

Bundan sonra dönüp, Beyin konağına yakın bir dağı yurt edinirler. (En meşhur rivayetlerde bu dağ Çamlıbel’dir) Yusuf, oğlu
Ali’ ye, burada yerleşmesini sağlık verir.

Babasının bu öğüdünü tutan Ali (Köroğlu) orayı yurt edinerek gelip geçenden baç almağa, haksızlıkların üstüne üstüne varmağa
başlar. Bir müddet sonra babası Yusuf ölür. Köroğlu, yine babasının öğüdüne uyarak kendisine çok sadık kırk yiğit toplar
etrafına. Akıllı, bilgin, görgülü ve bir sohbet adamı olduğunu duyup işittiğini İstanbul’ dan, Kasap başının oğlu yakışıklı
Han Ayvaz’ ı da kaçırıp kırk yiğidinin arasına katar:

Artık Çamlıbel, Çamlıbel’ deki Köroğlu’ nun dünyası tamam olmuştur. Köroğlu’ nun çevresinde insanlar toplanmağa başlar;
Köroğlu’ nun çevresinde halk küme küme ve sevgi doludur. Babasının öcünü Beyden almak için Köroğlu türlü oyunlar hazırlar,
yiğitlik gösterir; Köroğlu nasıl halkın adamı, iyi ve namuslu insanların sevgilisi haline gelmişse Zalim Beyin de, baş
düşmanı baş korkusu haline gelir. Bütün Zalim Beyler Köroğlundan korkmaktadır.

Babasının öcünü almak için Beyin üstüne üstüne vardığı akınlardan birinde Köroğlu, Beyin güzel Bacısı Döne’ yi görür. Gördüğü
gibi de vurulur Köroğlu, Döne’ ye aşık olur. Çamlıbel Köroğlu için aşkının alev alev yandığı bir yer haline gelir...

Ve bir gün bu aşka dayanamaz Köroğlu, atına atladığı gibi varır. Döne’ yi Bey Konağından kaçırır, evlenir. Bu evlilikten oğlu
Hasan doğar.

Akınlar akınları kovalar; Köroğlu çok zalimlerin hakkından gelir. Akınlarının birinde tutsak olur Köroğlu. Yiğitlerinden
Güdemen, Köroğlu’ nu kaçırmak için görevlendirilir. Güdemen varıp Köroğlu’ nu bulur.

Köroğlu tutsaklıktan kurtulur; kaçar. Kır atına atlar ve kır at surların üstünden kanatlanıp uçarak geçer ve Köroğlu’ nu
kurtarır. Bunun üzerine aşka gelen Köroğlu kır atı övmeğe başlar.

Çamlıbel’ e hasret kalmış, Döne’ sine hasret kalmış; yiğitlerine hasret kalmıştır. Uzaktan Çamlıbel’ i görünce dayanamaz
söyler:

Köroğlu tepelerden bakarım,
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim,
Bunca yıldır hasretini çekerim,
Arkam sensin, kalem sensin dağlar hey.

Yiğitlerine, Çamlıbel’ ine, Döne’ sine kavuşturduğu için de atını bir güzelleme ile bir kere daha över:

Haykırır köpüğü başından atar,
Başını başımdan yukarı tutar,
Kaçarsa kurtulur kovarsa tutar,
Alma gözlü kız perçemli Kır atım.

Bundan sonra Çamlıbel’ e daha iyice yerleşen Köroğlu’ nun namı bütün yurdu, dört bir yandan tutar. Mertliği, mertçe
kavgaları, düşkünlerin elinden tutuşu, düşkünü zalime karşı koruyuşu, hakkı ve adaleti sevişi Köroğlu’ nu dillere destan
eder. Her zaman haksızlığın karşısındadır ama adaletli Devlet gücüne karşı boynunun kıldan ince olduğunu da bilir. Din ve
devlet uğrunadır yaptıkları biraz da. Urus üstüne, Acem üstüne de savaşlara katılır; bu savaşlarda yiğitlerine Mevla,
şehitlik, kafire karşı üstünlük uğruna saf bağlatır.

Fakat nihayet Köroğlu da bir insandır. Gerçi bildiğimiz insanlardan çok ayrı, insan üstü nice güce sahiptir ama yine de
insanoğlu’ dur. Sonunda kendi de, yiğitleri de; atı da yorulur. Köroğlu artık ihtiyarlamıştır.


Çürüdü gönlüm çürüdü,
İçerde yürek eridi,
Beylerin kolu yoruldu,
Kılıç döndürü döndürü.

Üstelik devir de değişmeğe başlamıştır. "Delikli demir" dediği tüfek icat olmuş, artık yiğitlik başka türlü anlaşılmağa
başlamıştır. Göğüs göğüse, erkekçe, düşmanı yüzünden ve gözünden göre göre döğüşmenin yerini bir yerlere saklanıp arkadan ve
uzaktan vurmalar almıştır. Köroğlu’ na göre kahpeliktir bu ve kahpelik almış yürümüştür, alıp yürümektir. Dünya sevilmez bir
dünya olmuştur artık. Dünyayı terk etmek vakti gelmiştir. Köroğlu’ da öyle yapar, dünyayı terk edip, alacağını almış
vereceğini vermiş bir insanoğlunun huzuru içinde Kırklara karışıp gider... Kaynak: Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu,
S:152-163


Sırmalı cepkeni attı koluna,
Tek elle dizgini gerdi Köroğlu.
Tozlarla atılıp dağın yoluna,
Yeşil muradına erdi Köroğlu

Dağlar, omuz omza yaşlanan dağlar,
Sular kararınca paslanan dağlar,
Azatlık ufkundan rastlanan dağlar;
Bu dağlara gönül verdi Köroğlu.

Dağların ardında kalınca çile,
Köroğlu yeniden gelmiş dile;
Ak saçlı anadan geçilse bile,
Dağlardan geçilmez derdi Köroğlu...



Bolu’da devlet idaresine karşı cephe alış, 1559’larda canlanmaya başladı. Levend ve bazı suhte hareketleri meydana gelmiş,
bundan bir çok aile zarar görmüştü. İbrahim ve Madin (?) adındaki şakiler, köyleri basarak, yolcuları soyarak, suç
işlemişlerdi. 1560’da, Köroğlu’ndan az önce Bolu’da Saltık Boyacıoğlu meselesi meydana geldi. Bolu Beyi tarafından tevkif
edilen bu şaki de, İstanbul’dan gönderilen bir memura teslim edilerek, muhakeme için Bolu’dan çıkarılmıştır. Kendi
menfaatlerini önde tutan ehl-i fesad sahibi sipahiler de zaman zaman sancakta huzursuzluk yarattılar. Ancak, Bolulular
İstanbul’a yakın olduklarından, şayet Bolu Beyi taraf tutarsa, hemen şikayete gidiyorlardı. Köroğlu hadisesinden sonra bazen
gruplar halinde İstanbul’a geldikleri ve gösteri yaptıkları da görülmüştür. Evliya Çelebi, 1645 yılına ait bir kaydında
Boluluların bu özelliğini bahis konusu ederek, "... gayet adaletli davranmak gerek. Gayr-ı meşru bir kaç akçe alınsa, halkı
hemen üç günde İstanbul’a gidip şikâyet eder"diye yazmaktadır.

1566 senesinde bazı levendlerin Bolu softaları adına Filyos vadisindeki Devrek’te ve Bolu’nun batısında Konrapa’da harekete
geçtikleri haber alınmıştı. Bunlar kendi taraftarları ile sancağın düzenini bozmaya kalkıştığında, Bolu Bey’ine hemen bu
fesadı yok etmesi emredilmişti. 1570’de, Çankırı ve Ankara yolu üzerindeki Gerede’de Doğancıoğulları hadisesi zuhur etti.
Mustafa Paşa’ya emir yollanarak bu ailenin Gerede ve çevresindeki zararlı faaliyetlerinin takip ve tespit edilmesi
istenilmişti.

Mustafa Paşa, bu arada Şemsi Paşa’nın sahip olduğu ve Hendek dolaylarında otlatılan koyun sürüsüne, hüviyeti meçhul kişilerin
tecavüzünü araştırmakla da görevlendirilmiştir. Bazı dava sahipleri de Konrapa kadısını şikayet ettiler. Çünkü, kadı bazen
Konrapa’da (şimdiki Düzce Pazarı) ve canı isterse buraya bir saat uzaklıktaki Üskübü/Kasaba’da oturuyordu. Her iki yerde
davaların görülmesi, halkı tedirgin ettiğinden, Mustafa Paşa aracılığı ile merkeze şikayet edildi. İstanbul az sonra
yolladığı hükümde, Kadının Düzce Pazarda oturmasının daha iyi olacağı, emredilmişti.

1580 - 1585 tarihleri arasında Sayalık’tan zuhur eden ve Çakal Oğlu ile birleşen Köroğlu, geniş bir sahada kendi ününü
duyurdu ve Bolu sancak beyine meydan okudu. Buna dair yazışmalar, Sümer tarafından Mühimme defterlerinden tespit edilmiştir.

Celâli İsyanları Anadolu’yu kasıp kavurdukça, Bolu da bu cereyanın etkisi altında kalmıştır. Sakarya Şeyhi diye mehdilik
davasına kalkan Ahmed’in de Bolu’nun batısında epeyce taraftarı olmuştur. Bulanık Softa ismindeki şaki de sancakta korku
yaratmış ve sonunda idam edilerek, cezasını bulmuştur. Abaza Mehmed Paşa İzmit taraflarında, idareye baş kaldırınca Bolu da
kötü günler yaşamıştır. Ankara’ya gönderilen külliyetli miktardaki para kervanı soyulmuş ve bir çok kimse öldürülmüştü. Bu
esnada Köle Oğlu ismindeki Bolulu Celâli de ona katılmıştı. Bolu Beyinin adamlarından olan Şemsi Paşazade ailesinin
kölelerinden Süleyman isminde biri, Köle Oğlu ve adamları Süleyman Ağa ile çatıştırmışlar ise de, sonunda ayağından
vurularak, esir edilmişti. Abaza Paşa’nın gözde bölüklerinden birine kumanda eden köle Oğlu, Süleyman Ağa vasıtası ile
İstanbul’a yollandı ve burada vezirin huzuruna çıkarıldı. Naima’nın yazdığına göre, Köle Oğlu vezire gayet mağrurane cevap
vererek;

-Şehirler urmadık, kârban basmadık, ancak zulm def’ine çalıştık. Amma çün takdir böyle imiş. Emir Allahındır... demiştir.
Köle Oğlu’nun adamları İstanbul pazarlarında, sokaklarında idam edilirken, Köle Oğlu’da vezirin emri ile Parmak kapıda halkın
gözleri önünde öldürülmüştür.

Bolu, şekâvet hadiselerine uzun zaman sahne olacak, bu vaziyet XVII. XIX. yy.larda bile eski şeklini muhafaza edecektir.
Köroğlu’nun belki de özlemiş olduğu iyi bir şekilde yaşamak arzusu, ne yazık ki uzun zaman gerçekleşemeyecektir.

KÖROĞLU ÖNCESİ VE SONRASI

Bolu’da devlet idaresine karşı cephe alış, 1559’larda canlanmaya başladı. Levend ve bazı suhte hareketleri meydana gelmiş,
bundan bir çok aile zarar görmüştü. İbrahim ve Madin (?) adındaki şakiler, köyleri basarak, yolcuları soyarak, suç
işlemişlerdi. 1560’da, Köroğlu’ndan az önce Bolu’da Saltık Boyacıoğlu meselesi meydana geldi. Bolu Beyi tarafından tevkif
edilen bu şaki de, İstanbul’dan gönderilen bir memura teslim edilerek, muhakeme için Bolu’dan çıkarılmıştır. Kendi
menfaatlerini önde tutan ehl-i fesad sahibi sipahiler de zaman zaman sancakta huzursuzluk yarattılar. Ancak, Bolulular
İstanbul’a yakın olduklarından, şayet Bolu Beyi taraf tutarsa, hemen şikayete gidiyorlardı. Köroğlu hadisesinden sonra bazen
gruplar halinde İstanbul’a geldikleri ve gösteri yaptıkları da görülmüştür. Evliya Çelebi, 1645 yılına ait bir kaydında
Boluluların bu özelliğini bahis konusu ederek, "... gayet adaletli davranmak gerek. Gayr-ı meşru bir kaç akçe alınsa, halkı
hemen üç günde İstanbul’a gidip şikâyet eder"diye yazmaktadır.

1566 senesinde bazı levendlerin Bolu softaları adına Filyos vadisindeki Devrek’te ve Bolu’nun batısında Konrapa’da harekete
geçtikleri haber alınmıştı. Bunlar kendi taraftarları ile sancağın düzenini bozmaya kalkıştığında, Bolu Bey’ine hemen bu
fesadı yok etmesi emredilmişti. 1570’de, Çankırı ve Ankara yolu üzerindeki Gerede’de Doğancıoğulları hadisesi zuhur etti.
Mustafa Paşa’ya emir yollanarak bu ailenin Gerede ve çevresindeki zararlı faaliyetlerinin takip ve tespit edilmesi
istenilmişti.

Mustafa Paşa, bu arada Şemsi Paşa’nın sahip olduğu ve Hendek dolaylarında otlatılan koyun sürüsüne, hüviyeti meçhul kişilerin
tecavüzünü araştırmakla da görevlendirilmiştir. Bazı dava sahipleri de Konrapa kadısını şikayet ettiler. Çünkü, kadı bazen
Konrapa’da (şimdiki Düzce Pazarı) ve canı isterse buraya bir saat uzaklıktaki Üskübü/Kasaba’da oturuyordu. Her iki yerde
davaların görülmesi, halkı tedirgin ettiğinden, Mustafa Paşa aracılığı ile merkeze şikayet edildi. İstanbul az sonra
yolladığı hükümde, Kadının Düzce Pazarda oturmasının daha iyi olacağı, emredilmişti.

1580 - 1585 tarihleri arasında Sayalık’tan zuhur eden ve Çakal Oğlu ile birleşen Köroğlu, geniş bir sahada kendi ününü
duyurdu ve Bolu sancak beyine meydan okudu. Buna dair yazışmalar, Sümer tarafından Mühimme defterlerinden tespit edilmiştir.

Celâli İsyanları Anadolu’yu kasıp kavurdukça, Bolu da bu cereyanın etkisi altında kalmıştır. Sakarya Şeyhi diye mehdilik
davasına kalkan Ahmed’in de Bolu’nun batısında epeyce taraftarı olmuştur. Bulanık Softa ismindeki şaki de sancakta korku
yaratmış ve sonunda idam edilerek, cezasını bulmuştur. Abaza Mehmed Paşa İzmit taraflarında, idareye baş kaldırınca Bolu da
kötü günler yaşamıştır. Ankara’ya gönderilen külliyetli miktardaki para kervanı soyulmuş ve bir çok kimse öldürülmüştü. Bu
esnada Köle Oğlu ismindeki Bolulu Celâli de ona katılmıştı. Bolu Beyinin adamlarından olan Şemsi Paşazade ailesinin
kölelerinden Süleyman isminde biri, Köle Oğlu ve adamları Süleyman Ağa ile çatıştırmışlar ise de, sonunda ayağından
vurularak, esir edilmişti. Abaza Paşa’nın gözde bölüklerinden birine kumanda eden köle Oğlu, Süleyman Ağa vasıtası ile
İstanbul’a yollandı ve burada vezirin huzuruna çıkarıldı. Naima’nın yazdığına göre, Köle Oğlu vezire gayet mağrurane cevap
vererek;

-Şehirler urmadık, kârban basmadık, ancak zulm def’ine çalıştık. Amma çün takdir böyle imiş. Emir Allahındır... demiştir.
Köle Oğlu’nun adamları İstanbul pazarlarında, sokaklarında idam edilirken, Köle Oğlu’da vezirin emri ile Parmak kapıda halkın
gözleri önünde öldürülmüştür.

Bolu, şekâvet hadiselerine uzun zaman sahne olacak, bu vaziyet XVII. XIX. yy.larda bile eski şeklini muhafaza edecektir.
Köroğlu’nun belki de özlemiş olduğu iyi bir şekilde yaşamak arzusu, ne yazık ki uzun zaman gerçekleşemeyecektir.


Kimliğiyle ilgili iki ayrı tartışma var. Birincisi, 16 ve 17’nci yüzyılda yaşadı. Yeniçeri ocağından yetişen bir şair.
1578-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katıldı. Bir tür ordu şairidir. Diğeri ise Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar
geniş bir alana yayılmış destansı ve türkülü halk öyküsündeki karaman Köroğlu. İkinci Köroğlu, Bolu Gerede çevresinde yaşadı.
Asıl adı Ruşen. Devlete karşı ayaklandı. Sivas-Tokat yolu üzerindeki Çamlıbel’e yerleşip eşkıyalık yaptı.

Ama adil bir eşkıya idi. Bir başka söylentiye göre de, Bolu Beyi’nin seyisi Yusuf’un oğlu Ruşen Ali asıl Köroğlu’dur. Bolu
Beyi, babası Yusuf’un gözlerine mil çektirdi. Ruşen Ali, babasını sağaltmak için Aras Irmağı’na götürdü. Ama ilaç olacak
köpükleri kendisi içip yiğitlik ve şairlik gücü kazandı. Çamlıbel’e yerleşip babasının intikamını almak üzere Bolu Beyi’ne
savaş açtı. Köroğlu hikayesi, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Balkanlar’da da bilinir. Yeniçeri
aşığı Köroğlu’nin şiirleri dil ve anlatım bakımından öykü kahramanı Köroğlu adına söylenen şiirlerden çok farklıdır. Köroğlu
ile ilgili ilk araştırmayı Pertev Naili Borotav yaptı. Cahit Öztelli’nin de Köroğlu-Dadaloğlu ve Kuloğlu adlı yayınlanmış bir
araştırması var.

 

ŞİİRLERİ

Benden Selam Olsun Bolu Beyine

Benden selam olsun Bolu Beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden kargı sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
Köroğlu düşer mi eski şanından
Ayırır çoğunu er meydanından
Kır at köpüğünden, düşman kanından
Çizmem dolup, şalvar ıslanmalıdır

Köroğlu
Dinle Sözlerimi Han Oğlum Ayvaz

Dinle sözlerimi han oğlum Ayvaz
Yükletin kervanı dengine bakın
Erlik meydanına girdiğin zaman
Kuşanın kılıcı gencine bakın
Düşmanın üstüne eyledim akın
Dönüşüm yok zamanın yakın
Fakir fukarayı incitmen sakın
Mal yemez tamahkar zengine bakın
Köroğlu her zaman kurdu meydanı
Ben bilirim yahşi ile yamanı
Aman dileyenden kesmen amanı
Dertli olanların derdine bakın

Köroğlu
Mavili

Kimisi pınar başında
Kimisi yolun dışında
Al giyen onbeş yaşında
İlle mavili mavili
Kimisi dağlarda gezer
Kimisi incisin dizer
Al giyen bağrımı ezer
İlle mavili mavili
Kimisi odun devşirir
Kimisi kahvesini pişirir
Al giyen aklım şaşırır
İlle mavili mavili
Köroğluyum derki'n olacak
Mavili benim olacak
Takdir yerini bulacak
İlle mavili mavili
Köroğlu
Hemen Mevla İle Sana Dayandım

Hemen mevla ile sana dayandım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Yoktur senden gayri kolum kanadım
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Sana derim sana hey ulu yaylam
Meğer başım alam ilimden gidem
Okum senden yayım sendendir cıdam
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Yüce yüce tepesinden yol aşan
Gitmez oldu gönlümüzden endişen
Mürüvvetsiz beyden yeğdir dört köşen
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Köroğlu der tepelerden bakarım
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim
Bunca yıldır hasretini çekerim
Arkam sensin kal'am sensin dağlar hey
Köroğlu
Meydan Gümbür Gümbürlenir





Mert dayanır nâmert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir
Yiğit kendini övende
Oklar menzili dövende
Kılıç kalkana değende
Kalkan gümbürlenir
Ok atılır kalasından
Hak saklasın belâsından
Köroğlu'nun nârasından
Dağlar gümbür gümbürlenir
Köroğlu
Hoylu'm

Bağdat'a sefer edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi?
Turna teline gidenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi?
Bagdat'a sefer eyledim
Hoylu'm da kaldi gelmedi
Acem ile ceng eyledim
Hoylu'm da kaldı gelmedi
Düğünü bozup gidenler
Badeyi süzüp gidenler
Acem ile ceng edenler
Hoylu'm nic'oldu gelmedi
N'olsam koç Köroğlu n'olsam
Hoylu'yu düşümde görsem
N'olaydı da ben de ölsem
Hoylu'm da kaldı gelmedi
Köroğlu

İŞTE HALKIN TÖRESİ
Muhanetlik etmek değil karımız
Şehriyar sözüne uyanlardanız
Meydana girende yoktur korkumuz
Kazaya ırıza diyenlerdeniz.
Ödleklerle hoş değidir aramız
Teke tek düşmana varmak töremiz
Muhanete sardırmayız yaramız
Yarayı kendimiz saranlardanız

Bineyidim kır atımın üstüne
Alıyıdım hançerimi destime
Gafili varmayız düşman üstüne
Vakte hazır olun diyenlerdeniz.

Köroğlu'm çıkalım dağlar salına
At sürelim mal yemezin malına
Başım koydum arkadaşın yoluna
Başı dost yoluna koyanlardanız

***********************
Karşıdan gelen piyade
Bizim eller yerinde mi?
Etekleri çemen olmuş
Karlı dağlar yerinde mi?

Çamlıbel'in koyağında
Sular akar ayağında
Şirin döne yanağında
Siyah benler yerindemi?

Köroğlu der öğündüğüm
Taşlar alıp döğündüğüm
Arka verip sığındığım
Koca çamlar yerinde mi?

**************
Kır atım meydan yerinde
Gezer horlayı horlayı...
Bir kötü az bin kavgadan
Kaçar zorlayı zorlayı...

Kır ata yakışır bunlar
Yiğit giyer demir donlar
Ak gövdeden ala kanlar
Akar şorlayı şorlayı...

Köroğlu der al kanları
Yere serer çok canları
Eğri kılıç düşmanları
Kırar parlayı parlayı...

*********************
Aşıklara vardır meyli
Rizayet çekmişim hayli
Ben mecnun olam sen Leyli
Düşüp çöllere çöllere
Köroğlu der budur derdim
Sarardı çehrei zerdim
Şu benim nihan derdim
Düştü dillere dillere
Gel ayvazım dolaşalım
Çamlı bellere bellere

Köroğlu

 

                                                            

 

©Diğer Şiirleri